14 Eylül’de Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) eyaletinde yapılacak seçimlere sayılı günler kala Federal Almanya, tarihin en büyük politik krizlerinden birine sürükleniyor. Seçim sürecinde toplam 17 aday hayatını kaybetti. Bunların 7’si sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD), geri kalanları ise Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Birlik’90/Yeşiller, Hür Demokrat Parti (FDP) ve diğer küçük partilerden.
Ölümlerle ilgili açıklamalar, toplumdaki tedirginliği artırmış görünüyor.
ALMANYA’DA “DERİN DEVLET”, “İSTİHBARAT OPERASYONU” YORUMLARI
Ancak burada başka bir şey var. Ölümlerin çok ötesinde ve onlardan çok daha tehlikeli bir şey.
Resmi açıklamalara göre ölümler “doğal nedenlerden” kaynaklandı. Fakat toplumun büyük kesimi bu açıklamayı ikna edici bulmuyor. Özellikle AfD’nin ağır kayıpları, sosyal medyada ve sokaklarda “derin devlet”, “istihbarat operasyonu” yorumlarını güçlendirdi. Halk arasında yaygın bir kanaat var: “Devlet saklıyor.”
AFD EŞBAŞKANI: “İSTATİKSEL OLARAK İMKANSIZ”
AfD eşbaşkanı Alice Weidel’in “istatistiksel olarak imkânsız” çıkışı, İngiliz radikal sağ figürü Tommy Robinson’ın açıklamaları ve Elon Musk’ın tweetleri, şüpheleri küresel boyuta taşıdı. Almanya, bir eyalet seçimi üzerinden dünya gündemine oturdu.
Ama aslında mesele sadece ölümler değil. Bu ölümler, yıllardır biriken toplumsal kuşkunun ve devlet ile halk arasındaki güven krizinin görünür hale gelmesiydi.
AŞI VE PANDEMİ: GÜVENİN İLK BÜYÜK KIRILMASI
Korona salgını döneminde Almanya sert kapanmalara ve geniş kapsamlı aşı kampanyalarına sahne oldu. “Zorunlu değil” denilen aşı fiilen birçok meslek grubuna dayatıldı. Yan etkiler yaşayan binlerce kişi şimdi mahkemelerde devletle karşı karşıya.
Resmi kurumlar o günlerde eleştirileri “komplo teorisi” diye susturmuştu. Fakat bugün davaların artması, “devletin bizi yanlış bilgilendirdiği” inancını güçlendirdi. Pandemi, toplumsal sözleşmenin ilk kez ciddi biçimde sarsıldığı dönem oldu.
KUZEY AKIM SABOTAJI: AÇIKLANAMAYAN KARANLIK
2022’de Baltık Denizi’nde patlayan Kuzey Akım boru hatları, Almanya’nın enerji damarlarını kesti. Sanayinin belkemiği çöktü. Ancak olay hâlâ aydınlatılamadı.
“ABD mi yaptı, Ukrayna mı, yoksa başka güçler mi?” soruları yanıtsız kaldı. Halkın zihnine ise şu kuşku yerleşti: “Devlet gerçeği açıklamıyor, belki de açıklayamıyor.”
EKONOMİDE ÇÖKÜŞ VE YOKSULLAŞMA
Enerji şokuyla birleşen pandemi sonrası kriz, Almanya’yı Avrupa’nın “hasta adamı”na dönüştürdü. Fabrikalar kapanıyor, işsizlik artıyor, orta sınıf küçülüyor. BASF üretim hatlarını kapatıyor, otomotiv devi Çin karşısında tökezliyor.
Halk günlük hayatında fahiş faturalar, eriyen maaşlar, artan vergilerle boğuşuyor. Ve bu kez de “refah devleti” imajı çatırdadı.
UKRAYNA SAVAŞI: ALMANYA’NIN DURDURULAMAYAN MİLİTARİZASYONU
Almanya‘nın sosyal demokrat eski Başbakanı Olaf Scholz’un “Zeitenwende” (Tarihi Dönemeç) konuşmasıyla 100 milyar avro silahlanmaya ayrıldı. Almanya, savaş sonrası ilk kez bu ölçekte militarist bir çizgiye girdi. Ukrayna’ya Leopard tankları gönderildi. Bugün ise muhafazakâr demokrat Başbakanı Friedrich Merz döneminde Alman askerlerinin doğrudan cepheye gidip gitmeyeceği tartışılıyor.
Barış kültürüyle övünen Almanya’da, halkın büyük çoğunluğu bu politikalara karşı. Ama hükümet ısrarla militarizmi büyütüyor.
Halkın hafızasındaki duygu gittikçe ve bir kez daha pekişiyor: “Devlet bizi savaşa sürüklüyor.”
GAZZE SAVAŞI: İKİYÜZLÜLÜK SUÇLAMASI
7 Ekim sonrası İsrail’in Gazze’deki saldırılarına Almanya koşulsuz destek verdi. Sokaklarda yüzbinlerce insan barış için yürürken hükümet, gösterileri orantısız güç kullanımı, baskı ve yasaklarla susturdu.
ZDF anketine göre Almanların yüzde 76’sı İsrail’in Gazze’deki eylemlerini haksız buluyor, yüzde 83’ü silah ihracatının durmasını istiyor. Ama Berlin, sadece eleştirilerle yetiniyor, fiili yaptırımlardan kaçınıyor.
Toplumdaki his aynen şöyle: “Devlet bizim değil, başkalarının yanında.”
SEÇİMLERE GÖLGE DÜŞÜREN ÖLÜMLER
İşte tüm bu güvensizlik ortamında NRW seçimlerindeki 17 adayın ölüm haberi geldi. Farklı partilerden olması, meselenin yalnızca AfD ile sınırlı olmadığını, daha büyük bir oyunun döndüğü algısını doğurdu.
Bir kesim “tesadüf”, bir kesim “istihbarat işi” diyor. Derin devlet söylentileri, hatta NATO’ya bağlı servislerin devrede olduğu teorileri sosyal medyada dolaşıyor.
Ama herkesin birleştiği nokta şu: Alman devleti artık şeffaf değil. Ve halk ilk kez bu denli yüksek sesle devlete karşı kuşku dile getiriyor.
ALMANYA’NIN YENİ GERÇEĞİ: “BİZE YALAN SÖYLENİYOR”
Bugün Almanya’da sorun yalnızca seçim sürecindeki ölümler değil. Sorun, pandemiden enerji krizine, Ukrayna’dan Gazze’ye uzanan zincirde devletin halkın gözünde güvenilirliğini kaybetmiş olması.
Almanya artık savaşa kilitlenmiş, sanayisizleşmeye sürüklenen, yoksullaşan bir ülke. Ve halk, “devlet bizi korumuyor, bize yalan söylüyor” inancında birleşiyor.
1 milyonu aşkın Türkiye kökenli bir nüfusun yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki yerel seçimi hangi parti kazanırsa kazansın, esas mesele değişmeyecek… Almanya’da devlet ile toplum arasındaki güven duvarı çoktan yıkıldı.
Doğal olduğu açıklanan son ölümler, bunu açığa çıkarmış görünüyor.
Işın Ertürk